Takip

İĞNE BATIRIN

 Nefes al...

Bazı zamanlar bir anın milyon kere yavaşlatılmış çekimini yaşadığımı düşünüyorum, hissediyorum demek daha doğru belki de. Böyle bir an olmuş; beynim o olaydan kurtulamamış, içinde hapsolmuş ve o kısır döngüyü tüm yaşamıma yaymış gibi.

Kent Şarkıları - Hayat Devam Ediyor 🎙️ klibinin bilmem kaçıncı döngüsü gibi.

Ya da; zaman bilinmeyen o kainat-I sırlardan birinde bilmem hangi evrenin kaçıncı katmanında kaçıncı zamna zıplamasını yaşıyormuşum gibi. Bir anda silkelenip "nasıldı?" sorusunu sorarken hatırlayamadığım kaç olay oldu diye zorluyorum bütün beyinsel fonksiyonlarımı. Sahi? O 5 dk ve ondan önceki 2 gün nerede? Nasıl yaşadım? Nerdeydim? Kiminleydim ya da daha endişelendiren ne yaptım?

Korkuyorum... Bu kadar  beynimde tırnak izleri varken nasıl derinden derinden unutabiliyorum?

Hatırlamadığımı söylediğim o berbat olayların üzerini hangi daksille silmeye çalıştım ki, damarımı damarlarımı klemplemiş hissediyorum?

Nefes al...

Sakin...

Bi daha...

Sakin, tamam...

Hatırlamak zorunda kalmamak ve ne olduysa oraya kilitlemek ve "gerekli olsaydı hala yaşamaya devam ederdim" düşüncesinden ötürü biraz da "ölmeden önce yapılacaklar ve yaşanılacaklar listesi" nde kalbimin yerinde hala attığını hissettiren "daha yapacağım(ız) şeyler" e ne oldu?

Açın ışıkları!

Hayır! Benimle beraber bunca zaman parlayan o gözümün ışığı renklilerle atılmış beyaz misali derinliklerde yok olamaz! Olmamalı! Açın dedim o ışığı! Endorfin verin! Çabuk! Çarpıyor olmalı kalbim, nefes alıyorum ben yaşıyorum!

...

Ne zaman bağışçı oldum ben? Ehliyetimi alırken! Evet, hatırladım. Ama orada sadece bütün vücudum vardı(?) Kim aldı benden korkuyu? Işığımı? Hayat endişemi? Hayır, korkmuyorum sağ koltukta otururken araba! Biraz neşe alabilir miyim bayım?

Zira, damarlarımdaki kan yerçekiminden müzdarip havada kalmış, baksanıza almış başını yelkovanı itlemeye çalışıyor var gücüyle...

Acaba yine bir zaman sıçramasında mı kaybettim çarpıntılarımı? Birine mi verdim "al, senin olsun, zaten ben çatı katında pencere dibindeyim" diye?

Bir resimde değilim de ressamın çizili olduğu tuval... Dur dur tuval değil; bir ressamın ressamın resim yaparken fırçasını bastırdığı o suyun hangi rengindeyim ben?

Yatmalıyım...

İstanbul sokaklarından kalma simli bir kazak, kolları ellerimi saklıyor, ellerimse uzanmayı aklına getirmeyen parmaklarımı.

Dokunmuyorum sana gökyüzü, sen sadece ciğerlerime dolan havasın artık.

Deniz kokusu yok...

Zamanı ben nerde bıraktım?

Eyyy cemaali huzurum,  tenindeki gözeneğinden içine dolmak istediğim, yüzüne yansıyan ışığı kıskandığım...

Battaniye altında saklanmalarım... 

Eyyy ruhum geri dön bedenine! Dizlerimin mecali yok su yüzüne çıkmaya, gömülmeye... Bir rıhtım bir iskele bir ıslanan nefes...

Işıkları açın!


Ruhum kayıp! 



01.28

09.03.22

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİR TUR DAHA

Hüznü düştü hüznün...