
Kendimizi sorgulayabileceğimiz onca zaman varken bizler o At gözlüklerini sınır tanımaz bir inatla takmaya devam ediyoruz... . . . Nedenler, sorular, sonuçlar, etkiler ve tepkiler, kavramlar değerler... Birbirinden az mantıkla ayrılabilecek az öngörülerle ne kendimize ne de karşımızda ki ya da çevremizdekilere zarar vermeden birbirinden ayrılacak, kaynaklanmış, çıkarılması çözülmesi imkansız gibi görülen zincirler ki... Halbuki o kalıpları imal edenler de bizleriz. . . . Başımız sıkıştığında, aldığımız darbeler boğazımıza kadar geldiğinde, dalgaların tsunamiye dönüştüğünü düşündüğümüzde öyle ağır öyle kalın öyle hisarvari duvarlar örüyoruz ki... Solacağı vakte kadar yüzlerce belki de binlerce tohum verebilecek bir çiçek için, hatta üstünkörü toprağa atabilip sadece basit bir cansuyu vererek harikalar yaratabileceğimiz bir zaman diliminde ve basit bir harekete kendimizi o duvarlar ardında koruyacağımızı sanarken bilmeden kendi mahzenimizin tutsağı oluyoruz... . . ...